Düşünmüyoruz?

Düşünmüyoruz?

Düşünemiyoruz, düşünmüyoruz. Her yerden ve her şeyden giderek daha çok çıkan sesler arasında aklımızı bir serüvenden diğerine sürüklüyor ve zamanın hızından şikayet ediyoruz. Ezberliyoruz, ezbere konuşuyoruz, ama anlamak ve anlaşılır olmak istemeyi hatırlamayacak kadar farkındasızlık yaşıyoruz. Ne okuyanımız düşünüyor ne de kopmuş bir kitabın yaprağı mahallesinden bile geçmeyenler. Düşünmek modern literatürümüzün ana konusu olamıyor. Okudukça şapşallaşıyor, anlamak yerine her çevrilen sayfanın oluşturduğu mini rüzgarlar ile ağaçtan düşen yaprağın kör talihini yaşıyoruz. Konuşulan saçmalıkları yazılı halde görünce hakikat zannediyor ve okumayı önemsiz görenler ile farklı gemilerde aynı saçmalıklar limanına yol alıyoruz. Okuduğumuz kitapların sayısı ile övünmeyi ne kadar anladığımızdan daha değerli görüyor, rakamlar ile dans ederken anlamın boğulmasına sessiz kalıyoruz.

Düşünmedikçe şapşallaşıyoruz. Hızla giden bir arabada direksiyonu bir delinin eline vermiş ve dışarısını izlemeye çalışan insanlar gibiyiz. Bilinçaltımızın delicesine idare ettiği bir dünyada zamanın biz farkında olmadan erittiği bedenimizi, simsiyah saçlarımızı, varlığı, arkadaşlıklarımızı, ailemizi, çocuklarımızı izlemeye çalışıyor ama ne nereye gittiğimizi biliyor ne de izlediğimiz şeylerden zevk alabiliyoruz. İnsan, kokusunu duyabilir mi burnunu yaklaştırmadığı bir çiçeğin, ya da görebilir mi güzelliğini eline almadığı bir yaprağın? Durup düşünmeyi ve dikkatle izlemeyi bilmeyen bir insan ne kadar yaşar zamanı ve ne kadar anlar sonsuzluğa atılacak olan zamanın bizlerden çaldıklarını?

Ya devamlı konuşuyor ya da devamlı dinliyoruz. Herkesin konuştuğuna bakmayın, çoğumuzun tek yaptığı şey dinlemek sadece. Dinledikçe dinlenecek zamanı bulamıyor ve dinlenmeyen aklın düşünmeyen bir zombiye dönüşmesine izin veriyoruz. Sosyal medyada her gün binlercesini dinliyor, televizyonların ve görsel basının aklımızın damarlarında dolaşan sesleri ile gerçeklikten çıkıp kendimizi sahte bir dünyanın nehirlerinde sürüklenen ölüler olarak buluyoruz. Önce dinlemeyi öğrenmelisin derken kimi ne zaman dinlemelisin sorusunun cevabını ya bilmiyor ya da öğrenmeye üşeniyoruz. Masum yalanlar ile yalan olduğu bilinmeyen haykırışların önce hislerimizi sonra da aklımızı ele geçirmesine izin veriyoruz.

Susmak her zaman başkalarını dinlemek için değildir. O bazen düşünmek içindir. O bazen zamanı durdurmak ve aklen bir çiçeği koklamak içindir. O duyulanları anlamak içindir, o hissedilenleri sorgulamak, o hedefi görmek içindir, o bazen ağlamak, bazen gülmek içindir. O insanın insan olduğunu her daim yeniden keşfetmek ve kendisine insan olduğunu yeniden hatırlatmak içindir. Susmak, devamlı konuşmaktan ya da sadece başkalarını dinlemekten şapşallaşmış akılların anlamadığı, anlamayacağı bir anın tadına varmak içindir.